24.05.2017

Ramazan Mektebinde "Tutma" sanatını Öğrenmek

       Kıymetli Kardeşlerim, Değerli Okuyucularım!

      Sözlerimize, “Bismillahirrahmanirrahiim” diyerek, hayır kapılarının anahtarı olan, söyleyen kimseyi her türlü hayırlı muradına eriştiren “Besmele-i Şerif” ile başlayalım. Daha sonra da gölgesi üzerimize düşmüş bulanan, hepimiz için bir rahmet ve bereket mevsimi olan, “Onbir Ayın Sultanı”  Ramazan-ı Şerif’inizi tebrik ederek ve  cümlemiz hakkında hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ederek yazımıza başlayalım inşaallah.     

        Nasıl ki yaz dendiğinde insanın aklına sıcak, kış dendiğinde de soğuk geliyorsa, “Onbir Ayın Sultanı Ramazan-ı Şerif” dendiğinde de insanın aklına ilk gelenlerin başında oruç ibadeti gelmektedir.Yazımızın başlığına tekrar bir göz atılacak olursa, başlığın muhtevasında “Tutma”  tabirine özel bir atıf yapıldığı görülür. Bu atfın temel maksadı, “Oruç İbadeti” ile “Tutma”  kavramı arasındaki ilişkiye dikkat çekmektir.

    Malum olduğu üzere, halk arasında ve toplum irfanında temel ibadetlerimizden olan namaz ibadeti için kılmak, oruç ibadeti için de tutmak tabirleri kullanılır. Söz konusu ibadetlerle, onların edası için kullanılan tabirler arasındaki bağa dikkatle bakmak ve üzerlerinde hikmetle tefekkür etmek gerekir. Mesela namaz için; neden namazı tuttuk demiyoruz da, namazı kıldık diyoruz? Oruç için; neden orucu kıldık demiyoruz da orucu tuttuk diyoruz…? Demek ki; “namazın namaz olabilmesi için, o namazın; kendisinden beklenen mana ve maksadın ruhuna uygun bir ruhla kılınması; orucun da oruç olabilmesi için, o orucun; kendisinden beklenen mana ve maksadın ruhuna uygun bir surette tutulması gerekir” Namaz ibadetinin mana ve maksadına işaret eden tabir, nasıl ki “Kılmak” tabiri ise; oruç ibadetinin mana ve maksadına işaret eden tabir de “Tutmak” tabiridir.  Bu demek oluyor ki,  “Kılmak”  tabiri ile namaz ibadeti arasındaki ilişki ne ise; “Tutmak” tabiri ile oruç ibadeti arasındaki ilişki de odur. Sözün kısası, “Kılmak”  tabiri nasıl ki namaz ibadetinin ruhunu yansıtıyorsa; “Tutmak”  tabiri de oruç ibadetinin ruhunu yansıtmaktadır.Bu kıyaslamalardan sonra esas mevzumuz olan oruç ibadeti ile “Tutmak” kavramları arasındaki ilişkiye gelecek olursak; tutuğumuz oruçların Allah katındaki manevi değeri ile tutmuş olduğumuz oruçlarımızdan beklemiş olduğumuz maddi manevi faidelerin tahakkuku için “”Oruç İbadeti” ile“Tutmak” tabiri arasındaki ilişkiyi çok iyi anlamamız gerekir.

  Oruç İbadeti” ile “Tutmak” kavramı arasındaki ilişkiyi daha rahat kavrayabilmek için, öncelikle oruç ibadetinin fıkhî tarifine bir göz atmak gerekir. Oruç;  “Söz konusu ibadet ile mükellef olan bir Müslüman’ın; imsaktan iftara kadar, yemeden, içmeden ve orucu bozan diğer hal ve davranışlardan kendisini hakikaten veya hükmen men etmesidir” (Ömer Nasuhi BİLMEN, Büyük İslam İlmihali, s. 270)  Bu tarife dikkat edecek olursak, tarifin muhtevasında, sair zamanlarda helal olan şeylerden oruç süresince kişinin nefsini uzak tutması esası vardır. Bu tarif dikkatle okunur, üzerinde hikmetle tefekkür edilirse, “Tutma” kavramının oruç ibadetinin ruhu mesabesinde olduğu rahatlıkla anlaşılır.     Ancak; “Tutma” kavramından beklenen mana ve maksadın hasıl olması ve söz konusu kavramın içinin kamil manada doldurulmuş olması için tarifte geçen oruç, hedeflenen oruç değil; “Tutma” hedefine varmak için tutulacak ilk oruçtur;  atılacak ilk adımdır.

       “Tutma” kavramının içini oruç ibadeti üzerinden kamil manada doldurmuş olabilmek için; öncelikle Ramazan-ı Şerif’te oruç vecibesini yerine getiren bir Müslüman’ın; yukarıdaki tarifte zikredilen, yemeden, içmeden ve orucu bozan diğer hal ve davranışlardan uzak durmasının yanı sıra; elini, ayağını, gözünü, kulağını, ve sair azalarını günahlardan; midesini de haram lokmadan uzak tutması gerekir. Fıkhî tarifinde bahsi geçen oruç, üçüncü sınıf bir oruç ise, azaların günahlardan, midenin haram lokmadan uzak tutulması suretiyle tutulan bir oruç ise, ikinci sınıf bir oruç olmuş olur. Orucun fıkhî tarifinde zikredilen şartların yanı sıra, azaları günahlardan, mideyi haram lokmadan sakındırmak suretiyle tutulan orucun üzerine bir de insan, kalbini Allah’ın zikrinden başka her şeye kapatmak suretiyle bir oruç tutacak olursa, bu oruç da birinci sınıf bir oruç olmuş olur. (İmam Gazali, Kimya-i Saadet, sh.155)  İşte bu birinci sınıf oruç tutulduğu zaman, “Oruç İbadeti” ile “Tutma” kavramı arasındaki bağ, kamil manada tahakkuk ve tezahür etmiş olur.  

    “Tutma”  kavramı ile oruç ibadeti arasındaki sıkı ilişkiyi daha iyi anlayabilmek ve “Tutma”  kavramının, nasıl oruç ibadetinin ruhu mesabesinde olduğunu daha rahat bir şekilde kavrayabilmek için İmam Gazali’nin yukarıda üç sınıfa ayırdığı oruç ibadetini, biz de bir yevmiye misali üzerinden anlamaya çalışalım. Sözün misali, bir adam zeytin bahçesinde çalıştırmak üzere sabahleyin işçileri zeytin bahçesine götürdü ve onlara dedi ki; “bu bahçede akşama kadar çalışana bir yevmiye vereceğim, ama yevmiyenizi üç cins bedelden biri üzerinden ödeyeceğim. En az çalışanın ücretini bir kilo demir; orta derecede çalışanın ücretini bir kilo gümüş; iyi derecede çalışanın ücretini de bir kilo altın olarak ödeyeceğim” dedi ve akşamleyin de hakikaten dediği gibi herkesin yevmiyesini çalışma ve gayretine göre demir, gümüş ve altın cinsi üzerinden bir bedelle ödedi. Şimdi burada bir yevmiye ödemesi var, ama yevmiyeyi bir kilo demir olarak almak nere, bir kilo gümüş veya altın olarak almak nere…? Oruç ibadetinde de –yevmiye misali- bir “Tutma” hali var, ama imsaktan iftara kadar sadece yemeden, içmeden ve orucu bozan diğer hal ve davranışlardan uzak durmak suretiyle tutulan ve ücreti bir kilo demir mesabesinde olan bir oruç nere, azaları günahlardan, mideyi haram lokmadan, kalbi de Allah’ın zikri dışında her şeye kapatarak tutulan ve ücreti bir kilo gümüş veya altın olan bir oruç nere…?

        Öyleyse; “Tutma” sanatının öğretildiği bir mektep olan bu Mübarek ayda, -karnını doyurması için kendisine balık tutma sanatı öğretilen fakir ve garip bir adam misali- gelin biz de oruç ibadetine ruh veren “Tutma” kavramını bu ayda ve bu mektepte iyi öğrenelim, sıkı belleyelim. Nasıl ki balık tutmayı öğrenen bir adam, senenin tamamında karnını doyurma imkanına kavuşursa; biz de “Tutma” kavramını iyi öğrendiğimiz takdirde dünya ve ahiretimizi kurtarmış oluruz. Buna göre; tüm hayatımız boyunca Allah’a itaat sayılan; namaz, oruç, hac, zekat, zikir ilh… gibi Salih ameller ile; Allah’ın mahlukatına merhamet sayılan; anaya babaya hürmet, komşu hakkını gözetme, yetim başı okşama, miskin karnı doyurma, hayvanata merhamet, çevreye duyarlı olma ilh… gibi  güzel davranışları  tutup alalım. Alalım ki, bu Salih ameller ve güzel davranışlar, bizim dünyamızı ve ahiretimizi cennete çeviren birer cennet tubası olsun.Tutulup alınacak bu Salih amellere  ve güzel davranışlara mukabil; bizim maneviyatımızı tahrip etmek, dünya ve ahiretimizi cehenneme çevirmek ve bize  musallat olmak için de her an fırsat kollayan; yalan, gıybet, haram lokma, içki, kumar, hırs, haset, öfke, kin, kibir, gaflet ilh.. gibi tüm manevi hastalıklara ve bozuk amellere karşı da kendimizi tutmasını öğrenelim.    

       Sözün kısası; tutulup alınacakları tutup alalım, bizden uzak tutulması gerekenlerden de kendimizi uzak tutalım. Bir şifa kaynağı olan arının balındaki sırlardan birinin de, arının; bir çiçeğin başına gittiğinde “kendisine lazım olanı tutup aldığı, lazım olmayanı ise kendinden uzak tuttuğu” hikmetinde saklı değil midir?Oruç mektebinin temel dersi olan “Tutma” dersini Ramazan ayında iyi öğrenmeye gayret edelim. Tutma dersini esastan ve iyi bir şekilde öğrenmiş olmak için Ramazan ayının bitimi ile orucun bittiğini; ama namaz, Kur’an, hayır, hasenat, ilh… gibi Salih amellere sarılıp tutunmaya devam etmenin; günahlara, haramlara, kötü huylara ve yanlış işlere karşı da kendini tutma halinin senenin tamamında ve ömrün sonuna kadar devam edeceğini unutmayalım. Bu şuur ve idraki taşıdığımız sürece, oruç ibadetinin ruhu olan “Tutma” kavramının mana ve maksadı tahakkuk ve tezahür etmiş; bizim de dünyamız ve  ahiretimiz cennete dönmüş olur.   24.05.2017

 

Mevlüt GÜDER

Orhangazi ilçe Vaizi