21.11.2025

ŞİDDETİN ÇARESİ MERHAMET

Şiddet, insan ilişkilerinin bozulduğu ve ahlâkî dengelerin zayıfladığı durumlarda ortaya çıkan bir toplumsal sorundur. İslâm düşüncesi, şiddeti yalnızca davranışsal bir saldırganlık olarak değil; insanın fıtratında bulunan merhamet duygusunun zayıflamasıyla ilişkili bir bozulma olarak ele alır. Bu nedenle merhamet, şiddetin ortaya çıkmasını engelleyen bir ahlâk ilkesi olmanın ötesinde, bireyin varoluşsal sorumluluğunun da bir gereğidir.

İslâm’ın temel kavramlarından biri olan “rahmet”, Allah’ın “er-Rahmân” ve “er-Rahîm” isimleriyle doğrudan bağlantılıdır. Kur’ân’da rahmet, varlığın sürdürücü kuvveti olarak sunulur. Dolayısıyla merhamet sahibi olmak, insanın kendi karakterini ilahî isimlerin yansımasına uygun bir çizgide şekillendirmesi anlamına gelir.

Kur’ân’da, kötülüğün iyilikle savulması (Fussilet, 34) emredilirken; bu yaklaşım, şiddet karşısında merhametin koruyucu rolünü gösterir. Şiddeti aynı yöntemle karşılık vermek tepkisel bir zinciri büyütürken, merhamet bu zinciri kıran bir tutum olarak öne çıkar.

İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. (Fussilet, 34)

Peygamberimiz (s.a.v) öfkeye hâkim olmanın üstünlüğünü sık sık vurgulayarak

Güçlü kimse, güreşte rakibini yenen değil; öfkelendiğinde kendine hâkim olandır” buyurmuştur. Merhametin şiddeti önleyici yönünü açıklayan bir temel prensiptir. Çünkü merhamet, insanın karşısındaki kişiye zarar verebilecek potansiyele sahipken bunu yapmamayı seçmesidir.

Merhametin etkisi burada duygusal değil; iradî bir nitelik taşır. İslam ahlâk düşüncesinde “nefs terbiyesi” olarak tanımlanan süreçte merhamet, öfke gücünün dengelenmesini sağlayan bir fazilettir. Merhamet sahibi kişi, öfkeyi yönlendirerek davranışların zarara dönüşmesini engeller.

Klasik İslâm âlimleri, merhameti toplumsal barışın temeli olarak değerlendirir.

İbn Miskeveyh’in Tehzîbü’l-Ahlâk adlı eserinde merhamet, toplumda güven duygusunu güçlendiren ve bireysel hırsların topluma zarar vermesini engelleyen bir ahlâk kategorisi olarak ele alınır.

Toplumsal ilişkilerde şiddetin ortaya çıkması; ötekileştirme, kibir, rekabet ve nefret gibi olumsuz duyguların yükselmesiyle bağlantılıdır. Merhamet ise bu duyguları yumuşatarak bireyler arasında “insan olma ortak paydasını” görünür kılar. Kur’ân’ın insanlar arasında yakınlık oluşturan ilahî bir rahmetten söz etmesi, (Şûrâ, 28) merhametin bir toplumsal yapıcı güç olduğunu teyit eder.

O, insanlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, dost olandır, övülmeye lâyık olandır. (Şûrâ, 28)

Merhamet sahibi olmak, şiddetin kendisini sadece engellemekle kalmaz; aynı zamanda şiddete yol açabilecek psikolojik ve sosyal unsurları dönüştürür:

• Öfkeyi yumuşatır, düşünmeden yapılan saldırgan davranışları sınırlar.

• Empatiyi güçlendirir, kişiyi haksız yargı ve sert tavırlardan uzaklaştırır.

• İnsanı adalete yaklaştırır, zulme sevk eden duygusal dengesizlikleri azaltır.

• Dilin şiddetini azaltır, yapıcı iletişimi destekler.

Bu yönleriyle merhamet, İslam’ın “iyiliği yayma ve kötülüğü engelleme” (emir bi’l-ma’ruf ve nehiy ani’l-münker) ilkesinin bir yansımasıdır. Zira kötülüğün önlenmesi, yalnızca dışarıya müdahale ile değil; kalpteki merhametin güçlenmesiyle başlar.

İslâm’ın merhamet anlayışı, şiddetin yalnızca yasaklanmasıyla değil; kalpteki merhametin güçlendirilmesiyle aşılabileceğini ifade eder. Merhamet sahibi olmak, şiddetin ortaya çıkmasına engel olan bir iç disiplin ve ahlâkî bilinç üretir. Şiddetin kaynağı çoğu zaman nefsi kontrol edememekten doğduğu için, merhamet nefsi terbiye eden, davranışları yumuşturan ve insan ilişkilerini koruyan temel bir dini değerdir.